Soğan veya sarımsak doğradığınızda, keskin kokuları ellerinize siner ve adeta cildinizin bir parçası haline gelir. Ne kadar yıkayıp temizleseniz de, bu kokular uzun süre ellerinizde kalabilir. Birçok araştırmacı, ellerimizi iyice yıkayıp fırçaladıktan sonra bile bazı kokuların cildimizde neden kalıcı olduğunu merak etmektedir.
Yapılan bazı araştırmalar her yiyeceğin kendine özgü kokulara neden olan farklı bileşenleri olduğunu ve bazı kokuların diğerlerinden daha güçlü olduğunu ve bu yüzden yıkandıktan sonra bile ciltte kalabileceğini göstermektedir. Bu kalıcılığın nedeni ise gıdadaki moleküllerin büyüklüğüne ve bileşimine, ayrıca cildinizin yağ içeriğine bağlı olabileceği belirtilmektedir. Özellikle büyük ve karmaşık moleküller, cildin yağlı yüzeyine daha iyi yapışabildiği ve bu durumun kokunun uzun süre ciltte kalmasına neden olabileceği ifade edilmektedir.
Vücut Kokusunu Neler Etkiler?
Ter, vücudun sıcaklığı düzenlemeye yardımcı olan temel bir işlevdir. Ancak, terin kendisi kokusuzdur. Vücut kokusu, terin cildinizdeki bakterilerle temas etmesiyle ortaya çıkar ve koku, bu bakterilerin türüne bağlı olarak değişmektedir. Ayrıca, vücut kokunuz hormon seviyeleri, yediğiniz yiyecekler, aldığınız ilaçlar, takviyeler ve bazı sağlık sorunlarından etkilenebilir. Örneğin, diyabet, böbrek hastalığı, karaciğer hastalığı, gut ve aşırı aktif tiroid gibi durumlar vücut kokusunu değiştirebilmektedir. Ergenlik, hamilelik ve menopoz gibi hormonal değişiklikler de vücut kokusunda farklılık oluşturabilmektedir. Ayrıca bazı yiyecekler, örneğin soğan ve sarımsak, ciltte uzun süre kalıcı kokular bırakabilir. Bu yiyeceklerin kokuları, büyük ve karmaşık moleküller içerdiğinden, cildin yağlı yüzeyine yapışarak uzun süre etkili olabilmektedir.
Aroma Bileşikleri Nelerdir?
Aroma bileşenleri, gıdaların ve içeceklerin karakteristik kokularını oluşturan uçucu moleküllerdir. Aroma bileşenleri, gıdalarda bulunan küçük, uçucu moleküllerdir ve genellikle 300 Dalton (Da) altında bir moleküler ağırlığa sahiptirler. Bu bileşenler, koku reseptörlerine bağlanarak aroma olarak algılanır. Aroma bileşenlerinin algılanabilmesi için, öncelikle gıdanın parçalanması sırasında ağızdaki gıda matrisinden salınmaları gerekir. Daha sonra bu bileşenler yanaktan burun boşluğuna aktarılır ve nihayetinde koku reseptörlerine ulaşır. Genellikle küçük moleküller olup, koku reseptörlerine bağlanarak aroma algısını oluştururlar.
Aroma bileşenleri, gıdalarda çeşitli biyokimyasal süreçler ve reaksiyonlar sonucu oluşmaktadır. Meyve olgunlaşması, fermantasyon ve pişirme gibi süreçlerde, esterler ve aldehitler gibi aroma bileşenleri artar. Enzimler, ham maddelerdeki öncül bileşenleri aroma bileşenlerine dönüştürür; örneğin, lipaz enzimleri yağları parçalayarak serbest yağ asitleri ve aroma bileşenleri oluşturur. Ayrıca, pişirme veya kızartma sırasında Maillard reaksiyonu ve karamelizasyon gibi kimyasal reaksiyonlar, yeni aroma bileşenlerinin oluşumuna yol açmaktadır. Fermantasyon sürecinde ise mikroorganizmalar, turşu ve peynir gibi fermente ürünlerde aroma bileşenleri üretir. Bu bileşenler, gıdaların ve içeceklerin karakteristik kokularını belirler ve tat deneyimimizi zenginleştirmektedir.
Koku vericiler veya hoş kokulu bileşikler olarak da bilinen aroma molekülleri, çeşitli maddelerde karşılaştığımız belirgin kokulardan ve tatlardan sorumludur. Aroma molekülleri, organik bileşiklerdir; bu, onların karbon atomlarına bağlı hidrojeni ve genellikle oksijen, azot veya kükürt gibi diğer elementleri içerdiği anlamına gelmektedir. Uçucu olmaları, yani kolayca buharlaşarak havaya yayılmaları, koku alma sistemimiz tarafından algılanabilmelerini sağlar. Burnumuzda bulunan özel koku reseptörleri, farklı aroma moleküllerini tanıyarak yorumlamaktadır.
Aroma moleküllerinin kimyasal yapısı çeşitlidir ve bu çeşitlilik, etrafımızdaki koku ve tatların zenginliğini oluşturmaktadır. Bir moleküldeki atomların düzeni, onun belirli bir kokuyu veya tat özelliğini belirler. Atom dizilimindeki küçük değişiklikler bile farklı aroma profillerine yol açabilmektedir. Parfümcüler ve koku uzmanları, bu bileşenleri ustalıkla birleştirerek duygularımıza ve anılarımıza hitap eden karmaşık kokular geliştirmektedir.
Terpenler, en yaygın aroma molekülü sınıflarından biridir. Terpenler, turunçgiller, çam ağaçları ve çiçeklerde bulunan uçucu yağlarda bol miktarda bulunur ve taze, canlı veya çiçeksi kokular sağlar. Bu moleküller, izopren adı verilen beş karbonlu yapı taşlarından oluşur ve çeşitli şekillerde düzenlenebilirler.
Aldehitler ve ketonlar de önemli aroma molekülü sınıflarıdır. Aldehitler genellikle taze, temiz veya meyveli kokular verirken, ketonlar tatlı, çiçeksi veya meyveli aromalara sahip olabilir. Bu bileşikler genellikle parfümlerin üst notalarında bulunur ve uygulandığında ilk koku patlamasını sağlamaktadır.
Esterler, meyvelerde bolca bulunan bir başka aroma molekülü grubudur. Elma, çilek ve muz gibi meyvelerin tatlı, meyveli ve bazen şekerli kokularından sorumludur. Esterler, alkoller ve asitlerin tepkimesi sonucu oluşmaktadır.
Son olarak, pirazinler, genellikle kahve, çikolata ve kavrulmuş yiyeceklerde bulunan aroma molekülleridir. Fındıksı, kavrulmuş veya kızarmış kokular üretir ve bu ürünlerle ilişkili rahatlatıcı ve zengin aromalardan sorumludur.
Aroma moleküllerinin kimyası, ayrıca kokuların kararlılığını ve uzun ömürlülüğünü etkiler. Bazı moleküller hızla buharlaşır ve kısa ömürlü kokular oluştururken, diğerleri daha kararlı olup ciltte veya havada uzun süre kalabilmektedir.
Belirli yiyecekleri ezdiğinizde ya da doğradığınızda, bu işlemler bazı aromatik bileşenleri aktive eder veya serbest bırakır. Örneğin, sarımsağı doğramaya başladığınızda, sarımsaktaki aktif bileşen olan allisin ortaya çıkar. Bu bileşen, hemen ardından alil metil sülfür gibi başka kötü kokulu sülfür bileşenine dönüşmektedir. Bu bileşenler, cildinize geçer, kan dolaşımınıza girer ve idrar, saç ve terinizde 48 saatten uzun süre kalabilmektedir.
Kükürt içeren bileşikler, özellikle istenmeyen kokularla ilişkilendirilen yiyeceklerde yaygındır ve soğan ve sarımsak bu tür örneklerdir. Kükürt bileşenleri ve tiyoller gibi kötü kokulu aroma moleküllerinin çoğu, suyu iten ve suyla karışmayan hidrofobik özelliklere sahiptir. Ancak, bu özellikleri onlara cildimizde bulunan yağlara karşı belirgin bir çekim kazandırır. Bazı aroma bileşenleri lipofildir; yani yağlara çekilirler ve bu nedenle ellerinizden çıkarılması, basit bir yıkama ile zordur.
Sarımsak ve soğan gibi ciltte kalıcı olan kokuları gidermek için birkaç etkili yöntem tavsiye edilmektedir. Paslanmaz çelik, krom içeriği sayesinde sülfür bileşenleriyle reaksiyona girerek kokuları nötralize edebilir; bu nedenle çelik bir yüzeye ellerinizi sürtmek kokuyu hafifletebilir. Limon suyu ve sirke ise asidik özellikleriyle sülfür bileşenlerini nötralize ederek kokunun azalmasına yardımcı olabilmektedir. Ayrıca, karbonat ve su karışımını macun haline getirip ellerinizi bu karışımla ovalamak, kokuları emerek gidermede etkili olabilir.