Saçmalık Asimetri Prensibi olarak da bilinen Brandolini Yasası, saçmalıkları çürütmek için üretmekten çok daha fazla enerji gerektiğini savunur.
İnternette ve sosyal medyada, Covid 19 pandemisinden bu yana saçma ve gerçek dışı haberler zor dönemler geçirdiğimiz günlük yaşamımızın bir parçası oldu. Sözde sahte haberler, zararsız saçmalıkları, doğru olmayan bilgileri ve aynı zamanda potansiyel olarak tehlikeli komplo teorilerini içerir.
Son yıllarda bu nedenle, bilimsel bilgiler yardımıyla sahte haberleri çürütmeye çalışan girişimler kuruldu. Ancak bu girişimler çoğu zaman başarısız oldu. Gerçekleri kontrol eden sitelerin, insanları sahte haberlerin ve komplo teorilerinin gerçek olmadığına ikna etmesi neden bu kadar zor?
Saçmalıklar asimetri ilkesi olarak da bilinen Brandolini yasası buna bir açıklama getiriyor. Brandolini yasasına göre "Saçmalıkları çürütmek için gereken enerji miktarı, üretmekten çok daha büyüktür."
İtalyan bilgisayar bilimcisi Alberto Brandolini'nin, saçma ve sahte haberleri çürütme çabasının, üretiminden çok daha fazla çaba gerektirdiğini anlatıyor. Brandolini saçmalıklar asimetri ilkesini 2013 yılında, “filtre balonu” ve “sahte haber” gibi terimlerin genel kullanımdan çok önce ortaya attı. Facebook veya diğer sosyal ağlardaki tartışmaları takip eden kişiler sezgisel olarak Brandolini yasasını doğru buluyor. Yalan haberleri hedefli bir şekilde yayanların yanı sıra yanlışlıkla yanlış bilgi paylaşanların da ancak büyük bir çabayla ikna edilebileceği aşikar. Buradaki temel sorun, bir çok insanın yalan haberlere o kadar güçlü bir şekilde inanmasıdır ki, karşı argümanlar genellikle reddedilir. Karşı argümanlara açık olan insanları bile ikna etmek genellikle zordur, çünkü araştırmalar insanların zaten yerleşik fikirlerini değiştirmekte kötü olduklarını göstermektedir. Brandolini Yasası İtalyan bilim insanları tarafından yapılan bir çalışma ile de kanıtlanmıştır. Araştırmacılar, birkaç yıl boyunca yaklaşık 50 milyon insanın farklı içerik türleriyle nasıl uğraştığını analiz etti. İçerikler hem bilimsel olarak doğrulanmış bilgiler hem de sahte ve yalan bilgilerdi. Araştırmanın sonuçlarına göre aslında bazı insanlar neredeyse tamamen bilimsel bilgilerle uğraşırken bazıları ise tamamen sahte bilgileri tüketme eğilimindeydi. Sahte haberleri tüketmeye eğilimli insanlar gerçeklerle ve doğrulanmış verilerle neredeyse hiç temasa geçmezler ve bu nedenle yalan haberlerin gerçek olamadığına dair kanıtlarla bile ikna olamazlar.