Küçükken hepimiz gökyüzüne bakıp, gördüğümüz bulutları çeşitli hayvanlara benzetmişizdir. Aslında bu gördüklerimiz gerçek değildir, beynimizin yanılsamasıdır. Evet bu olay beynimizin yanılsaması yani pareidolia sendromundan kaynaklanır. Peki bu sendrom bir hastalık mıdır, neden beynimiz böyle bir yanılsamaya girer?
Nesnelere baktığımızda bazen belirli ifadeler görebiliriz. Bunlar aslında gerçek değildir sadece yüz yanılsaması denilen pareidolia sendromudur. Yani sözcük anlamıyla ‘hatalı anlam yükleme’ sendromudur.
Bulutları hayvanlara benzetmek, cansız nesneleri insan yüzüne benzetmek ve müzik dinlerken olmayan bir kelime duymak yaygın pareidolia örnekleridir. Muhtemelen gerçek hayatta da örneklerini bir fincan kahvenizde, bir ağaçta, bir meyve parçasında veya bir çantada görmüşsünüzdür. Peki bu olay neden kaynaklanır ve ne kadar ileri gidebilir?
İnsanlar olarak doğası gereği sosyal ilişkiler kuran canlılarız ve yüz okuma yetisi, birbirimizi anlamanın en önemli kısmıdır. Bazen küçük bir bakış bile, daha önceden tanıdığınız bir insanın ruh halini anlamak için yeterlidir. Hatta ilk kez gördüğümüz bir insanın yüzüne bakarak güvenilirlik, saldırganlık gibi potansiyelleri hakkında bile anlık yargılarda bulunabiliriz. İnsanoğlu bu yetisini, yıllar boyunca yüz benzeri yapılara karşı hassasiyet göstererek geliştirdi. Beynimiz ile gözlerimiz arasındaki hızlı iletişim bu durumu gerçekleştirmemize imkân sağlıyor. Peki bu iletişim nasıl oluyor? Yeni bir görsel ya da nesne gördüğümüzde, bu beynimizin ilgili bölgesine iletilir. Beynimizde bu yeni görseli tanımlamak için belleğimizde tarama yapar. İnsan beyninde, yüz diğer nesnelerden daha önemli bir yere sahiptir. Bu yüzden beyinde yüzü tanımlayabilmek için birden çok bölge gelişmiştir. Ek olarak çoğu nesneyi tanımlamak 15 saniye sürerken, yüz tanıma kısmı daha çok geliştiğinden 6 saniye sürmektedir.
Beynimize de yeni bir görsel iletildiğinde, yüz tanımına ulaşmak daha kolay olduğundan ve bu konuda daha çok geliştiğinden ilk olarak yabancı bir nesne, yüze benzetilebilir. Bu konu üzerine yapılan bir araştırmada katılımcılar, kendilerine gösterilen saf parazit görüntülerinin %35’ten fazlasını ekranda hiçbir şey olmamasına rağmen hayali yüzler gördüklerini söylemişlerdir.
Karşılaştığımız görsel girdilerin hızlı ve doğru bir şekilde işlenmesi, beynimizin muazzam bir hesaplama yapma yeteneğine sahip olduğunu gösterir. Gerçek bir yüzü algılamamak problem iken, olmayan bir yüzü algılamak problem değildir. Fakat bu hassasiyetin zararlı olmadığını kanıtlamak için beynimizin yaptığı bu hatayı, kısa bir sürede fark etmesi gerekmektedir.
Bu soruya yanıt vermek için araştırmacılar, manyetoensefalografi (MEG) denilen beyin görüntüleme yöntemini kullanarak çalışma yapmıştır. Manyetik dalgaların beyinde sebep olduğu elektrik akımlarını ölçen bu cihaz ile beyindeki aktivite hızı takip edilmiştir. Böylece hayali bir yüz gördüğümüzde beynimizin bu hatayı ne kadar sürede tespit edebildiğini araştırılmıştır. Çoğu nesneyi tanımlamak 0,25 saniye sürerken, yüz tanıma kısmı daha çok geliştiğinden 0,1 saniye sürmektedir. Beynin bölgeleriyle uğraşarak kurgudan ayırt etmesi biraz zaman alabilir. Sahte yüzleri tespit ettikten sonra ise hâlâ yüz olarak görmeye devam edebiliriz. Sonuç olarak beynin hatasını fark etmesi ve yüz pareidolia örneklerini yüzlerden çok nesnelere benzetmesinin yalnızca çeyrek saniye sürdüğü tespit edilmiştir.
Bir çalışmada ise araştırmacılar, katılımcılara üzerinde gerçek yüz olmayan nesne verdiler. Ona bakarken katılımcıya elips formunda ve üzerinde yüz ifadesine benzeyen şekil bulunan bir nesne (uyarıcı) de verdiler. Daha sonra tekrar ilk nesneye bakmalarını istediler. Sonuç olarak nesne hiç değişmemesine rağmen katılımcılar, anlık olarak yüze benzer bir şey gördüğünü söylediler. Daha sonra gerçek bir yüze baktıklarında ise göz ve burun görüntülerinde gariplikler olduğunu söylediler. Yani uyaran nesnenin bunu bir şekilde yaptığı tespit edildi. Araştırmalar belirli özelliklerin yüz tanımlamada kritik olduğu sonucunu çıkardı.
Pareidolia, insanlar ve kültürler arasında yaygın olan sıradan bir olgudur; ancak insan pareidoliasında çeşitli bireysel farklılıklar vardır. Örneğin araştırmacılar, kadınların nesnelerdeki yüzleri erkeklerden daha fazla gördüğünü tespit etmiştir. Bu farkın, kadınların sosyal bilgilere daha fazla ilgi duyması ve yüz ifadelerinden duyguları çözme konusundaki üstün yeteneği ile ilgili olabileceğini öne sürmüştür.
Yapılan araştırmalar, nevrotik ve olumsuz ruh halindeki kişilerin pareidolia yaşama olasılığının daha yüksek olduğu gösteriyor. Bunun nedeni, bu insanların tehlikeye karşı daha fazla tetikte olmaları ve dolayısıyla orada olmayan bir şeyi fark etme olasılıklarının daha yüksek olması ile açıklanıyor. Araştırmacı olan Costandi, nevrotik olan insanların diğer insanlara göre daha gergin, sinirli ve duygusal açıdan dengesiz olma eğiliminde olmaları sebebiyle pareidoliaya yatkınlık gerçeğini söyle açıklıyor: ‘Sinirleri onları tehditlere karşı daha duyarlı hale getiriyor; bu durumda da gerçekte olmayan bir tehlikeyi görebiliyorlar.’ Araştırmacılar sonuç olarak, nevrotik kişilerin tehlike anında, tehlikenin yüz şeklini aldığını ileri sürmektedir.
Beyin, insan vücudunun en karmaşık kısmıdır ve yüz algısından sorumlu beyin bileşenlerinden biri de fusiform giruslardır. Fusiform giruslar, bir yüz ifadesi gösterildiğinde daha yüksek aktivasyon göstermektedir.
Pareidolia sendromu üzerindeki araştırmalar, otizm ve parkinson gibi hastalıkların arasındaki bağlantının anlaşılmasına da yardımcı olmuştur. Otizmli çocukların yüz ifadelerini tanımakta zorluk çekmesi, Parkinson gibi demans hastalarının ise pareidolia sendromuna daha fazla yatkın olduğu tespit edilmiştir.
Şu zamana kadar edinilen bilgilere göre şunu biliyoruz ki paredolia nadir karşılaşılan bir şey değil. Özellikle yorgun olduğumuzda pareidolia görme olasılığımız artmaktadır. Yani bir dahaki sefere kahvenizde, arabanızda ya da dolap üzerinde beklenmedik bir yüz gördüğünüzde korkmayın. Kendinize bunun, beyninizin önemli bir yüzü unutmamak için fazlaca çalışmasından kaynaklandığını hatırlatın.