Konya Bilim Merkezi BilimUp

Jüpiter Bizi Koruyor Olabilir Mi?

Gülnur Şener
6 dk
171

Jüpiter içerisinde bulunduğumuz Güneş sistemindeki en büyük gezegen olarak akıllarımızda yer etmiştir. Dünyamızdan kat be kat büyüklüğü ile birçok kez şaşkına uğratmıştır bizleri. Peki bu büyük gezegen Güneş sistemi içerisinde Dünya’yı bir şekilde koruyor olabilir mi?

Jüpiter Nasıl Bir Gezegendir?

Jüpiter içerisinde bulunduğumuz Güneş sistemindeki Güneş'e en yakın beşinci gezegendir. Güneş sisteminin açık ara en büyük gezegendir. Güneş sisteminde bulunan diğer tüm gezegenlerin toplamından iki kat daha büyüktür.

Ağırlıklı olarak hidrojen ve helyum gazlarından oluşan Jüpiter, küçük bir yıldıza benzer. Ancak Güneş sistemindeki en büyük gezegen olmasına rağmen bu gaz devi onu yıldız statüsüne taşıyacak kütleye sahip değildir. Bilim insanları Jüpiter'e gaz devi derken kesinlikle abartmıyorlar. Bir zemine inme umuduyla Jüpiter'e paraşütle atlasaydınız, asla sağlam bir iniş yapamazdınız. Jüpiter'in atmosferinin %90’ı hidrojenden oluşuyor. Kalan %10'luk kısım neredeyse tamamen helyumdan oluşuyor, ancak içinde başka gazlardan da küçük izler var. Bu gazlar üst üste yığılarak katmanlar oluşturuyor. Sağlam bir zemin olmadığından Jüpiter'in yüzeyi, atmosfer basıncının Dünya'ya eşit olduğu nokta olarak tanımlanır. Bu noktada Jüpiter’deki yerçekimi gezegenimizdekinden neredeyse iki buçuk kat daha güçlüdür.

Jüpiter'in çekirdeğine ilişkin ayrıntıları bulmak zordur. Bilim insanları, yoğun merkezi çekirdeğin, metalik bir hidrojen tabakasıyla çevrelenmiş olabileceğini ve üstünde başka bir moleküler hidrojen tabakasının olabileceğini düşünüyor. Bilim insanları Jüpiter'in çekirdeğinin ne kadar sağlam olabileceğine dair fikir ayrılığındadır. Bazıları çekirdeğin sıcak, erimiş bir sıvı top olduğunu teorileştirirken, diğer araştırmalar bunun Dünya kütlesinin 14 ila 18 katı bir kaya olabileceği görüşündedir. Çekirdekteki sıcaklığın ise yaklaşık 35.000 santigrat derece olduğu tahmin ediliyor.


Jüpiterin Dünyamız Üzerindeki Etkisi Nedir?

Biyologlara göre yaşamı oluşturmak için gereken bileşenler arasında su, ısı ve organik kimyasallar yer alır. Ancak astrofizik ve astronomi camiasından bazıları, yaşamın, en azından gelişmiş yaşamın ek bir bileşene ihtiyaç duyabileceğini öne sürüyor: Güneş civarında Jüpiter büyüklüğünde bir gezegen. Gezegen oluşumu alanında araştırmacı olan Dr. Alan Boss, “Jüpiter gibi bir gezegen, gelişmiş yaşam için bir ön koşul olabilir" diyerek bu görüşü desteklemiştir.

Güneş sistemimizde Jüpiter, muazzam çekim alanıyla önemli bir koruyucu rol oynuyor. Jüpiter, Dünya'ya çarpabilecek kuyruklu yıldızları ve asteroitleri saptırarak burada yaşamın gelişmesi için daha istikrarlı bir ortam yaratılmasına yardımcı oluyor. Genellikle 65 milyon yıl önce Dünya'daki dinozorların yok olmasından büyük bir çarpışmanın sorumlu olduğuna inanılıyor. Jüpiter olmasaydı, Dünya tarihi boyunca buna benzer pek çok çarpışmanın meydana gelmesi çok muhtemeldi. O nedenle Dünya üzerinde kurduğumuz bu gelişmiş yaşamda Jüpiter’in payını atlamamak gerekir.

Diğer gezegen sistemlerinde, Jüpiter gibi dev gezegenlerin başlangıçta oluştukları yerden hareket ederek yıldızlarına daha yakın bir yörüngeye doğru spiral çizerek göç edebildiklerinin kanıtları gökbilimciler tarafından bulunmuştur. Bu dev gezegenler yıldızlarına doğru ilerlerken, yollarına çıkan küçük, dünyamız gibi kayalık gezegenleri yutulabilir veya sahip oldukları güçlü yerçekimi nedeniyle bu küçük gezegenleri yıldız sisteminin dışına fırlatılabilirler. Ancak Jüpiter benzeri bu dev gezegenler eğer sistemlerindeki yıldızlarından uzak dururlarsa içinde bulundukları sistemlerinin bekçisi olarak hizmet edebilirler. İç yörüngelerdeki diğer gezegenleri korurlar ve uzun süreler boyunca istikrarlı iklimler sağlayarak dairesel denilebilecek yörüngelerini korumalarına olanak tanırlar. Güneş sistemimizdeki dev gezegen olan Jüpiter de bekçilik görevini üstlenmiş durumdadır. Yaklaşan herhangi bir asteroit veya kuyruklu yıldızı yutabilir niteliktedir ve bu nedenle de "Güneş sisteminin elektrikli süpürgesi" lakabını kazanmıştır.


Jüpiter aynı zamanda kendisine yaklaşan küçük cisimlerin yörüngelerini de kökten değiştirebilir ve onları, geri dönmeleri yüzlerce, hatta binlerce yıl sürecek uzun yörüngelere fırlatabilir. Kuyruklu yıldızların kendilerini Güneş sisteminin en uzak noktalarına taşıyan yörüngelere bu şekilde sahip oldukları düşünülmektedir.

Jüpiter sadece büyüklüğü ve çekim gücü nedeniyle değil, aynı zamanda Güneş sistemimizde Güneş'ten uzaktaki konumu nedeniyle de önemlidir. Yörüngesi 5 AU'dan (astronomik birim - Dünya ile Güneş arasındaki mesafe 1 AU'dur) biraz daha fazla olduğundan, Güneş sistemimizin iç kısmında bir dizi küçük gezegeni barındırmak için bol miktarda yer vardır. Böylece iç Güneş sistemi içerisinde yaşanabilir bölge olarak bilinen ve gezegenin yüzeyinde sıvı suyun ve dolayısıyla yaşamın potansiyel olarak var olabileceği bir bölge bulunmaktadır. Sıvı su olmadan bildiğimiz hayat mümkün değildir. Güneşimizin etrafındaki yaşanabilir bölge kabaca Venüs'ün yörüngesinden Mars'ın yörüngesine kadar uzanır. Venüs'ün genellikle yaşamı destekleyemeyecek kadar sıcak olduğuna inanılıyor. Bu görüşe göre Dünya tam olarak doğru konumdadır.

Jüpiter'in Güneş sistemimizde oynadığı rolü anlamak, gökbilimcilerin diğer yıldızların etrafındaki yaşanabilir gezegenleri aramalarına odaklanmalarına yardımcı olur. Ancak bugüne kadar uzak yıldızların yörüngesinde dönen böyle bir gezegen sistemi bulunamadı. Bunun nedeni büyük ölçüde gökbilimcilerin Güneş dışı gezegenleri aramak için kullandıkları tekniktir. Bilinen 59 Güneş dışı gezegenin çoğunun yerini belirlemek için kullanılan tekniğe radyal hız veya Doppler spektroskopisi denir. Uzaktaki bir gezegenin doğrudan gözlemlenmesine değil, gezegenin yerçekiminin yörüngesinde döndüğü yıldızın hareketi üzerindeki etkisinin gözlemlenmesine dayanmaktadır. Bugüne kadar bulunan dev gezegenlerin neredeyse tamamı, yıldızlarına Jüpiter'in Güneş'e olduğundan çok daha yakındı. Hiçbiri şu ana kadar yaşanabilir bir Dünya kütleli gezegenin oluşumunu teşvik edecek kadar büyük bir periyoda sahip yörüngelerde değildir. Gökbilimciler bunun radyal hız arama tekniğinin bir etkisi olduğuna inanıyor, gerçekte orada ne olduğuna dair bir gösterge olmadığı kanısındalar. Güneş sistemi benzeri konfigürasyonların nadir olduğu sonucuna varılmaması gerektiğini düşünüyorlar.

Benzer Makaleler
2023 Yılında Bizi Bekleyen Gökyüzü Olayları
Güneş Tutulması Sırasında Meydana Gelen Tuhaf Şeyler
Türkiye'nin Uzaydaki Varlığı
Güneş’e Ne Kadar Yaklaşabiliriz?
Alper Gezeravcı’nın Uzayda Gerçekleştireceği 13 Deney
Satürn Meşhur Halkalarına Veda Ediyor.
Yıldızlar Nasıl Doğar?
Bir Yıldızın Yaşı Nasıl Hesaplanır?
Güneş Sisteminin En Büyük Gezegeni: Jüpiter
Astronotlar Uzaya Gittiklerinde Beyinlerine Ne Olur?
ANASAYFA
RASTGELE
KATEGORİLER
POPÜLER
EN YENİLER