Günlük hayatımızda bir ağrı hissettiğimizde veya cilt sorunlarıyla karşılaştığımızda, çoğumuzun ilk düşündüğü yerlerden biri kaplıcalardır. Kaplıcalara giderek şifa bulmayı umut ederiz. Peki, kaplıca suları gerçekten şifalı mıdır? Eğer öyleyse şifalı olmalarını sağlayan şey nedir? Bu yazıda, kaplıcalar hakkında bilgi edineceğiz.
Kaplıca sözcüğü “kapalı ılıca” sözünden türemiştir. Ilıca kelimesi yer altından sıcak suların çıktığı yer anlamına gelir. Kapalı ılıca daha sonra zamanla kaplıca olarak halkın diline yerleşmiştir. Bu sözcüğün latince kökeni ise “termal’dir.” Yani termal ve kaplıca aynı anlama gelmektedir. Bu konuya açıklık getirdiğimize göre termal veya kaplıca sularının nasıl oluştuğu konusuna başlayabiliriz.
Kaplıca suları genellikle yer altındaki su kaynaklarından gelir ve bu sular, derinlerde bulunan jeotermal kaynaklar veya yer altı su tabakaları tarafından beslenir. Bu sular, yer kabuğunun derinliklerine nüfuz eden yağmur suyunun veya yer altı suyunun ısınmasıyla oluşabilir. Isı kaynağı genellikle magma aktivitesine bağlıdır. Yer altındaki bu sular, yüksek sıcaklıklarda mineral ve diğer kimyasal bileşenlerle zenginleşir. Daha sonra, bu zenginleşmiş su, yeryüzüne doğru yükselir ve bir kaplıca olarak bilinen alanda toplanır. Kaplıca suları genellikle yüzeye doğru yükselirken, yer altındaki kayaçlarla etkileşime girer ve içeriklerine çeşitli mineralleri alır. Bu nedenle, kaplıca suları, içerdikleri mineral ve diğer bileşenlerden dolayı sağlık ve tedavi amaçları için tercih edilir.
Kaplıca Sularının İçeriği Nedir?
Kaplıca sularının içeriği, kaynağın jeolojik özelliklerine ve yer altı geçişlerine bağlı olarak değişebilir. Ancak genellikle kaplıca suları, şu mineralleri içerir:
Kükürt: Cilt sağlığı için faydalıdır ve anti-enflamatuar (iltihap önleyici) özelliklere sahiptir.
Kalsiyum: Kemik sağlığı için önemlidir ve kas fonksiyonlarını destekleyebilir.
Magnezyum: Kasların rahatlamasına ve stresin azaltılmasına yardımcı olur.
Sodyum: Vücuttaki sıvı dengesini düzenlemeye yardımcı olabilir.
Potasyum: Sinir fonksiyonlarını destekler ve vücuttaki sıvı dengesini sağlar.
Bikarbonat: Mide asidini dengeler ve sindirim sistemine yardımcı olabilir.
Kaplıca tedavisi, termal ve mineralli (“Şifalı”) suların, başta banyolar şeklinde, doğal olarak yeryüzüne çıktıkları yerler olan kaplıcalarda, değişik hastalıkların tedavisinde sezgisel kullanılmasıyla gelişen ve gelenekselleşerek günümüze kadar ulaşan bir tedavi yöntemidir. Bir kaplıca tedavisine ya da bir başka deyişle kürüne karar verildiğinde, öncelikle hastanın rahatsızlığına veya gösterdiği şikayetlere iyi geldiği bilinen bir kaplıca seçilir. Yani, hastalık için belirli bir mineralli su kürü veya şifalı çamur tedavisi öngörülmüşse, bu tür olanağa sahip bir kaplıca belirlenir.
Kaplıca tedavileri arasında yaygın olarak kullanılan yöntemler şunlardır:
Mineral Banyoları: Kaplıcalar genellikle mineraller açısından zengin sulara sahiptir. Bu sular içindeki mineraller, cilt tarafından emilir ve vücuttaki dolaşımı artırabilir, kasları gevşetir ve inflamasyonu azaltabilir.
Hidromasaj: Hidromasaj, suyun basıncını ve akışını kullanarak vücut üzerinde masaj yapılmasını sağlar. Bu, kas gerginliğini azaltabilir, dolaşımı artırır ve stresi azaltabilir.
Sıcak-Soyağacı (Sauna) ve Buhar Odaları: Sıcak-soyağacı ve buhar odaları, vücudu terleterek toksinlerin atılmasını teşvik eder ve kasları gevşetir. Ayrıca solunum yollarını açar ve cilt sağlığını destekleyebilir.
Güneş ve Hava Banyoları: Kaplıcalar genellikle doğal güneş ışığına ve temiz havaya sahip açık alanlarda yer alır. Bu, vitamin D sentezi için güneş ışığından faydalanmayı ve temiz havanın sağlık üzerinde olumlu etkilerini içerir.
Peloid Tedavisi: Peloid tedavisi, doğal mineraller, kil, çamur veya termal su gibi maddelerin cilde uygulanarak sağlık sorunlarının tedavi edilmesini amaçlayan bir tıbbi tedavi yöntemidir. Bu tedavi, çamur banyoları, parafin tedavisi ve mineral banyolarını içerebilir.
Balneoterapi: Mineralli, termal suların, gazların, peloidlerin (çamurların) uygulama şekli ve dozu önceden belirlenerek; içme, banyo, paket ve inhalasyon(soluma) şeklinde, belirli sürede ve kür biçiminde uygulandığı bir tedavidir. Kardiyovasküler, solunum, gastrointestinal, endokrin, nörolojik, cilt ve romatizmal sistem hastalıklarının tedavisinde etkili tamamlayıcı bir yaklaşımdır.
Bir kaplıca küründe balneoterapi ve diğer tedaviler hastanın durumuna, hastalığına göre ve o kaplıcanın özgün doğal tedavi kaynaklarına göre hekim tarafından düzenlenir ve tedavide alınan yanıta göre de hekim, kürü değiştirebilir.
Kaplıca Sularının Tarihçesi
Termal kürlerin faydalı etkileri, insanların suyun insan yaşamı için vazgeçilmez bir unsur olarak önemini keşfettikleri ve ilk uygarlıkları deniz ve nehir kıyılarına inşa ettikleri eski çağlardan beri bilinmektedir. Hintliler ve Yunanlılar dünyanın ve insanın temelinde suyun olduğunu düşünüyorlardı. İnsanların suyun iyileştirici ve hastalıklardan koruyucu etkileri gibi faydalı özelliklerini keşfetmesi çok uzun sürmedi. Önemi nedeniyle su bir sihir olarak ve tanrının bir hediyesi olarak görülüyordu. Mısırlılar ve İsrailliler ruhlarını ve bedenlerini iyileştirmek için kendilerini Nil ve Ürdün'ün kutsal sularına, Hindular ise Ganj nehrine atarlardı.
Mısır zamanlarında su aynı zamanda hijyenik ve kozmetoloji amaçlı da kullanılmıştır. Mısırlı kadınların daha güzel olmak için su buharı uygulaması yaptığı, efsanevi Kleopatra'nın da efsanevi güzelliğini korumak için Ölü Deniz'den gelen çamurdan sargılar yaptığı anlaşılıyor. Bununla birlikte termalizm Yunanlılar tarafından doğmuştur.
Eski Yunanlılar kükürtlü kaynakların, özellikle cilt hastalıklarını iyileştirmede, kas ve eklem ağrılarını hafifletmede faydalı özelliklerini çok iyi biliyorlardı. Ayrıca Hipokrat ve Platon gibi Yunanistan'ın bazı ünlü filozofları da hidroterapinin faydalarından bahsetmiştir. Filozof, tüm insan hastalıklarının vücut sıvılarının dengesizliğinden başladığı hipotezini öne sürdü. Dengeyi yeniden sağlamak için banyo, terleme, yürüyüş ve masaj dahil olmak üzere alışkanlıklarda ve çevrede değişiklikler yapılması önerildi. Bu nedenle hamamlar genellikle spor salonuyla ilişkilendirilirdi. Hamamdan sonra cilt özelliklerini yeniden kazandırmak ve hastayı rahatlatmak için yağ ve merhemlerle vücut masajına geçildi. Zamanla çeşitli şehirlerde hem halka açık hem de özel yeni hamamlar inşa edildi.
Eğer kaplıca Antik Yunan'da doğmuşsa, altın çağını Roma döneminde yaşamıştır. Yunanlıların öncülüğünü yapan Romalılar, banyo yapmayı sağlık açısından düzenli bir rejim olarak görüyorlardı. Romalılar ile birlikte termal banyolar herkes için sosyal bir deneyim haline geldi. Roma'da birçok büyük hamam kompleksi inşa edildi ve insanlar bu kaplıcalara sağlık ve eğlence için geldiler. Roma kaplıcalarının aynı zamanda tıbbi bir önemi de vardı ve bunlar büyük ölçüde yaralı askerler için iyileşme merkezleri olarak kullanılıyordu. Savaşlardan yorulan Roma lejyonerleri doğal kaynak suyuyla rahatlar, ağrıyan yaralarını ve yorgun kaslarını tedavi ederlerdi. Hidroloji gerçek bir bilim haline geldi: Termal tedaviler, takip edilmesi gereken belirli özelliklerle reçete edildi ve tıbbi gözetim altında tutuldu.
Orta Çağ boyunca, Avrupa'da kaplıca kültürü devam etti, ancak Hristiyanlık ve Avrupa'da yaşanan çeşitli savaşlar nedeniyle kaplıcaların popülaritesi azaldı. Rönesans dönemiyle birlikte kaplıca kültürü yeniden canlandı. 18. ve 19. yüzyıllarda Avrupa'da kaplıcalar yeniden popüler hale geldi ve birçok kaplıca tesisi inşa edildi. Bu dönemde kaplıca sularının iyileştirici güçleri ve termal özellikleriyle ilgili bilimsel araştırmalar yapıldı.
21. yüzyılın başlarından itibaren hekimlerin terapötik deneyimleri ve hidroloji, farmakoloji ve biyokimya alanlarındaki yeni çalışmalar sayesinde su, daha fazla önem kazandı. Özellikle Çin, Amerika ve İspanyol çalışmalarının katkısıyla, termal kür artık kollajen vasküler hastalık da dahil olmak üzere birçok hastalıkta önleyici, tedavi edici ve iyileştirici bir değer üstlenmiştir.
Günümüzde sağlıklı yaşam turizmi, turizm endüstrisinin hızla büyüyen bir sektörüdür ve dünya çapında etkinliğini arttırmıştır. Şimdi, gelin dünyanın en ünlü bazı kaplıcaları hakkında bilgilenelim.
Dünyadaki En Ünlü Bazı Kaplıcalar
Pamukkale – Türkiye: Pamukkale'nin oluşumu, termal suların yeraltındaki kalsiyum karbonatı taşıyarak yeryüzüne çıkmasıyla başlar. Bu suların içindeki kalsiyum ve diğer mineraller, yeryüzüne çıktığında birikerek traverten oluşumlarını meydana getirir. Hierapolis antik kentiyle birlikte, Pamukkale UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alır. Antik çağlardan beri tedavi amaçlı kullanılan Pamukkale, Roma döneminde önemli bir kaplıca merkeziydi.
Blue Lagoon- İzlanda: Blue Lagoon, İzlanda'nın güneybatısında Reykjavik'e yakın bir konumdadır. Bu kaplıca, yakınlardaki Svartsengi Geotermal Santrali'nin yan ürünü olarak oluşmuştur. Santralden çıkan sıcak su, lav taşları arasında dolaşarak mineral bakımından zenginleşir ve sonunda Blue Lagoon'a ulaşır. Blue Lagoon'un yapay bir gölet oluşturulmasıyla, turistlerin ziyaretine açılmıştır, şu anda dünyanın en ünlü kaplıcalarından biridir.
Banff Upper Hot Springs- Kanada: Banff Upper Hot Springs, Rocky Dağları'nın eteklerinde, Kanada'nın Alberta eyaletinde bulunur. Banff Ulusal Parkı içinde yer alan bu kaplıca, 19. yüzyılın sonlarında keşfedilmiştir. Banff Upper Hot Springs, ilk başta First Nations halkı tarafından keşfedilmiş ve sonra 1880'lerde Avrupalı yerleşimciler tarafından popüler hale getirilmiştir. 1932'de modern tesisler inşa edilmiş ve o zamandan beri ziyaretçilere hizmet vermektedir.
Terme di Saturnia- İtalya: Terme di Saturnia, İtalya'nın Toskana bölgesinde, küçük bir köy olan Saturnia'nın yakınlarında bulunur. Bu kaplıcanın tarihi Roma dönemine kadar uzanır. Efsaneye göre, Roma tanrısı Jüpiter, yıldırımlarla vurarak yerin içinden sıcak su kaynağı oluşturmuştur. Bu kaynaklar, zamanla Terme di Saturnia olarak bilinen kaplıcalara dönüşmüştür. Sular kükürt bakımından zengindir ve doğal sıcaklığı 37°C'dir. Bugün Terme di Saturnia, termal havuzları ve sağlık tesisleriyle ziyaretçilere hizmet vermektedir.
Grand Prismatic Spring, Yellowstone Milli Parkı- ABD: Dünyanın en büyük üçüncü doğal kaplıcası olma özelliğine sahip Grand Prismatic Spring’in suyu oldukça farklı bir renge sahiptir. Sıcak ve mineralli suda oluşan bir bakteri nedeniyle suyun rengi yeşilden turuncuya doğru değişen oldukça dikkat çekici bir geçişe sahip. Burada yüzmek mümkün değil ancak farklı renk dokusuna sahip oluşu burayı dünyaca ünlü kaplıca olarak gösterilmesini sağlıyor.
Bu kadar etkileyici görünümleri ve sağlığa çok faydalı olan kaplıcaların bazı yan etkileri olabilir mi? Kaplıca suları, mikroorganizmaların ve bakterilerin büyümesi için uygun bir ortam oluşturulabilir. Özellikle tesisler, hijyen standartlarına uygun şekilde bakım yapmamışsa kaplıca suları bazı enfeksiyon risklerini taşıyabilir. Bazı insanlar, kaplıca sularının içerdiği mineraller veya kimyasallara karşı hassas olabilirler ve cilt tahrişine neden olabilirler. Özellikle yüksek sülfür içeriğine sahip sular ciltte kızarıklık, kaşıntı veya kuruluk gibi reaksiyonlara yol açabilir. Kaplıca tesislerindeki yüksek nem ve sıcaklık, bazı kişilerde solunum problemlerine neden olabilir. Özellikle astım veya bronşit gibi solunum yolu rahatsızlığı olan kişiler, bu ortamlarda zorluk yaşayabilirler.
Bu yan etkiler genellikle nadirdir ve çoğu insan için kaplıca kullanımının faydaları risklerden daha ağır basar. Ancak, hamile kadınların, kalp rahatsızlığı olan kişilerin, cilt veya solunum sorunları olan kişilerin kaplıcaya gitmeden önce güvenliklerini sağlamak için doktorlarına danışmaları önemlidir.