Alerji birçoğumuzun bahar aylarında şikayet ettiği bir rahatsızlıktır. Probiyotikleri bu zamana kadar en fazla bağırsak sağlığı ile ilişkilendirmiş olabilirsiniz. Fakat probiyotiklerin her geçen gün yeni bir faydası keşfedilmektedir.
Probiyotik kelimesi tarihte ilk kez 1965 yılında Lily ve Stillwell tarafından tanımlanan probiyotik kelimesi Latince “pro” ve “bios” kelimeleri kullanılarak oluşturulmuştur ve “yaşam için” anlamına gelmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre ise ‘yeterli miktarlarda uygulandığında konakçıya sağlık yararı sağlayan canlı mikroorganizmalar’ olarak tanımlanmaktadır. Probiyotik canlıların çoğunluğu; Lactobacillus, Bifidobacterium, Bacillus, Pediococcus, Streptococcus, Bacteriodes, Propionibacterium, Leuconostoc türü bakteriler, küfler ve mayalardır. Bağırsaklarımızdaki probiyotik mikroorganizma miktarın tüm vücut hücrelerimizin yaklaşık olarak 10 katı olarak bilinmektedir.
Probiyotikler bakteriler gram pozitif ve sporsuz bakterilerdir. En iyi gelişim gösterdikleri ve canlı kaldıkları sıcaklık ve asitlik aralığı 37-43°C aralığı ve pH 6,5-7.0 değerleridir. Asitlik değeri 8,5’tan fazla ya da 4,5’tan daha düşük olduğunda büyüme ve gelişmenin yavaşladığı gözlemlenmiştir. Probiyotik mikroorganizmalar; laktozu sindirmemize yardımcı olur, patojen (hastalık yapıcı) bakterilere karşı vücudun daha dirençli olmasını sağlar, patojenlerin bağırsak çeperine tutunmasını engeller, bağırsak kanserini önler, T-lenfositlerle birlikte çalışarak vücuttaki iltihabı azaltır, kandaki kolesterol seviyesini düşürür, B ve K vitaminlerinin emilimini sağlar, bağışıklık sisteminin gelişmesini sağlar, bağırsak hareketlerini düzenleyerek ishal ve kabızlık oluşumunu engeller, antioksidan ve antimikrobiyal matabolit maddeler salgılar, Helicobacter pylori enfeksiyonu oluşumunu engeller.
Boza, kefir, kimchi, probiyotik yoğurt, turşu, kımız, kombucha, tarhana ve fermente peynirler doğal probiyotik kaynaklarındandır.
Alerjik Rahatsızlıklar Nelerdir? Tedavi Edilebilir Mi?
Alerjiler aslında zararsız olan maddelerin bağışıklık sistemi tarafından zararlı algılandığı ve bunun sonucunda o maddelere karşı savaş açtığı ve reaksiyon gösterdiği bir rahatsızlıktır. Modern döneme ait bir hastalık değil aksine oldukça eski dönemlerden beri görülmektedir. Literatürde M. Ö. eski Mısır’da arı sokmaları sonucunda keşfedilmiştir. Ancak bilimsel olarak literatüre girişi 20. yy’ın başlarında gerçekleşmiştir. O dönemlerde günümüzdeki kadar yaygın değildi günümüzden 30-40 yıl öncesinden itibaren yaygın olarak görülmeye başlanmıştır.
Alerjilerin pek çok çeşidi vardır. Alerjiye neden olan etmenler; ev tozu akarları, polen, kuş, kedi ve köpek gibi evcil hayvanlar, hamam böceği, süt, yumurta, kabuklu yemiş, buğday, balık ve kabuklu deniz ürünleri gibi gıdalar, arı, antibiyotik çeşitleri, epilepsi ilaçları, ağrı kesiciler, lateks (kauçuk ağacının özü) ve sigara dumanı gibi farklı maddelerdir.
Alerji semptomları; hapşırma, burun akıntısı, kaşıntı, öksürük, nefeste hırıltı, nefes darlığı, deride kızarıklık ve kaşıntı, yüzde gözde ve dudakta şişkinlik, gözlerin kızarması ve kaşıntısı, tansiyon dengesizliği ve bayılma olarak bilinmektedir. Bu semptomlar kişiden kişiye olarak değişmektedir. Bazı kişiler sadece hapşırma, burun akıntısı gibi hayatı tehdit etmeyecek semptomlar yaşarken bazıları ise anafilaksi yaşayabilmektedir. Anafilaksi oldukça şiddetli bir reaksiyondur ve yaşamı tehdit eder, bu nedenle acil müdahale gerektirir.
Alerjik rahatsızlıklar dünya nüfusunun önemli bir oranını etkileyen hastalıkların başında gelmektedir. Özellikle son yıllarda alerjik hastalık görülen kişi sayısı bir hayli artış göstermiştir. Bu durumun nedeni olarak genetik yapılar ve çevresel faktörlere olan maruziyetin artışı gösterilmektedir. Son on yıldır alerjik bir genetik alt yapı olmayan yeni doğanların %10'unda alerjik hastalıklar görülmekte, bu oran genetik alt yapısı olduğunda %20-30 olmaktadır. Ayrıca alerji modern yaşam koşullarında daha fazla artış göstermektedir. Bunun nedeni mikrobiyal ortamların azlığından kaynaklanabileceği düşünülmektedir. Bazı kaynaklara göre dünya nüfusunun %30-40’ı spesifik bir alerjiye sahiptir. Yeni doğandan yaşlıya kadar her yaştan insanda görülebilmektedir.
Probiyotikler Alerji Rahatsızlıklarında Etkili Midir?
Literatüre göre çocukluk çağında görülen bazı alerjiler yaş ilerledikçe atlatılabilir. Genellikle yeni doğanlarda, bebeklerde ve çocuklarda görülen süt alerjisi daha sonra toleranslı hale gelebilmektedir.
Günümüzde alerjiyi tedavi etmek için kullanılan en etkili yöntem alerjen maddelerden uzak durmaktır. Bunun haricinde hem reçeteli hem de reçetesiz antihistaminik ilaç ve sprey tedavileri ve anlık olarak epinefrin enjeksiyonu uygulanmaktadır. Probiyotikler vücutta IgA antikor üretimini arttırırlar. Böylelikle bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlanmış ve alerjik reaksiyon oluşumu azalmış olur.
Probiyotiklerin yararlarının keşfedilmesi için yapılan çalışmalarda araştırmacılar, atomik egzama hastalığı olan bebeklerin mamalarına Lactobacillus GG probiyotik bakterisini eklemişler ve atomik egzamasının ne yönde etkilendiğini araştırılmıştır. Sonuçlar incelendiğinde probiyotik kullanımının bebeklerin egzamasını azalttığı tespit edilmiştir. Başka bir çalışmada ise alerjik rinit rahatsızlığı olan çocukların Lactobacillus paracasei-33 içeren süt tüketmeleri istenmiştir. Sonuç olarak çocukların yaşam standartlarının yükseldiği gözlemlenmiştir.