Her gün onlarca farklı duyguyu tadar, bazılarından kaçarken bazıları hiç bitmesin isteriz. Hepsi birbirinden farklı bu duyguları yakınımızdaki insanlarla paylaşırız. Üzgün, mutlu veya heyecanlı da olsak konuşmaktan ziyade ilk olarak sarılmayı tercih ederiz. Peki neden sarılırız? Her sarılma aynı mıdır veya sarılınca her şey geçer mi?
Sarılmak o kadar farklı bir eylem ki vücudumuzu tepeden tırnağa etkiliyor. Sevdiğimiz bir kişiye sarıldığımız zaman kucaklaşma hormonu olarak da bilinen oksitosin hormonu salgılıyoruz. Bu hormon salgılandığında stres hormonu seviyemiz azalıyor ve kan basıncımız düşüyor. Tüm bunlar da daha mutlu hissetmemizi sağlıyor. Ayrıca oksitosin hormonunun korkuyu da baskıladığı biliniyor. Annelerde doğum ve emzirme süreci oksitosin hormonunun en fazla salgılandığı durumlardan biridir ve bu da annenin yavruyu korkusuzca korumasını açıklayan önemli bir etkendir. Ayrıca yapılan çalışmalar oksitosin hormon seviyesi yüksek yani sarılmayı seven insanların diğer insanlara göre daha güvenilir, daha paylaşımcı, empati seviyesinin ve moralinin daha yüksek olduğunu göstermektedir.
Sadece sarılmanın değil sevdiğimiz kişinin elini tutmanın bile stres seviyemizi azalttığını kanıtlayan çalışmalar mevcuttur. 2012 yılında yapılan bir çalışmada yirmi çift ile stres seviyesi üzerine araştırma yapılmıştır. Bu araştırmada erkeklere aniden elektrik şoku verilmiş ve kadınlar hemen partnerlerinin kollarını tutmuştur. Bu temasın her iki tarafın da stres seviyesini azalttığı görülmüştür. Tabii ki içten bir sarılmanın gücü bu kadarla kalmamaktadır. Sarılmanın bağışıklık sistemimiz ve sağlığımız üzerinde de büyük etkisi olduğu bilinmektedir. Geçtiğimiz yıllarda bir çalışmada 406 sağlıklı kişiye soğuk algınlığı virüsü verilmiş ve ardından sarılma sıklığına bağlı olarak hastalığın seyri incelenmiştir. Çalışma sonucunda sık sarılan bireylerde hastalık belirtilerinin daha az olduğu ve hasta olurlarsa da daha kolay atlattıkları fark edilmiştir. Başka bir çalışmada ise el ele tutuşup ardından sarılan çiftlerin kan basıncının ve kalp hızının hiçbir şey yapmadan sadece oturan çiftlere göre daha düşük olduğu anlaşılmıştır. Bu da sarılmanın kalp sağlığımızı olumlu yönde etkilendiğini göstermiştir.
Peki her sarılma stresi aynı ölçüde azaltır mı, hepsi kalbe iyi gelir mi? Bu sorulara cevabımız hayır olabilir çünkü gelen misafire sarılmamız ile sakinleştirmeye çalıştığımız dostumuza sarılmamız aynı değildir. Gerçek bir sarılmada karşımızdakine sıkıca sarılırız ve bu işlem o kişinin beynine, kaygının azalmasına sebep olan sinyali gönderir. Temple Grandin tarafından geliştirilen kucaklama makinesi de baskı ve sıkıştırmanın rahatlattığını kanıtlamıştır. Fakat tabii ki her şeyde olduğu gibi fazla basıncın da zarar vereceğini unutmamak gerekir.
Sarılmayı hatırlatmak ve bize kazandırdıklarını önemsemek için 1986 yılından beri yılın her 21 Ocak günü Sarılma Günü olarak kutlanır. Tek bir gün sarılmanın elbette büyük katkıları olmayacaktır ancak kimi araştırmalara göre günde en az 4, kimilerine göre ise günde en az 12 kez içten bir şekilde sarılmak hem ruh hem beden sağlığımızı düşündüğümüzden çok daha fazla etkileyecektir.