Meşhur bir filmde bir profesör şöyle bir soru soruyordu “Beynimizin %100’ünü kullanabilseydik neler olurdu?” ve beyninin 100%’ünü kullanabilen film karakterleri olağanüstü özelliklere sahip oluyordu. Ayrıca, Einstein beyninin %5’ini kullanabiliyorken, sıradan insanlar ancak %3’ünü kullanabiliyor gibi bir bilgiyi de duymuş olmalısınız.
Yani beynimizin %90’ını hiç kullanmadan ömrümüzü geçirdiğimizi düşünebilirsiniz ve hatta bu kullanım alanını artırmak için yollar arayabilirsiniz ancak uzun uzun yazdığım bu bilgiler bir mitten ibaret.
Bugüne kadar yapılan çalışmalarda beynimizin rakamsal olarak yüzde kaçını kullandığımıza dair kesin bir kanıt yok. Beynimiz frontal lob, temporal lob ve beyin sapı gibi bölümlerden ve bu bölümlerin alt birimlerinden oluşur. Her bir bölüm birbirleri ile bağlantılı şekilde bir veya birden çok görev için özelleşmiştir. Yani duyular için beynin belli bir bölümü çalışırken düşünmek için başka bir bölümü ile bütünlük içerisinde çalışır.
Beynimizin sadece belli bir kısmını kullandığımız düşüncesi belki de beyin hakkında çok az bilgiye sahip olmamızdan geliyor. Yapılan araştırmalar beynin çalışan bölümlerinin daha baskın şekilde ortaya çıktığını ve bağlantıların güçlenerek diğer bölümlerden daha çok çalıştığını gösteriyor. Sadece bizim alışkanlıklarımızı tekrar ederek beynimizin belli bir yerini kullanmamız da bize beynimizin küçük bir kısmını kullandığımızı da düşündürüyor. Yeni şeyler deneyerek, %3’ün üzerinde bir potansiyele sahip olduğumuzu anlayabilirsiniz.
Beyin, beyin hücreleri ve kurduğu sinirsel bağlarla eşsiz bir örnek oluşturuyor. 2015 yılında yapılan Mavi Beyin Proje ( Blue Brain Project) ekibinin yaptığı bir araştırmaya göre beyin 3 boyutlu nöral bağlantıların çok daha ötesinde 7 hatta 11 boyuta çıkabilen karmaşık sinaptik bağlantılar kurabiliyor. Bu kurulan sinaptik bağlantılar sayesinde günlük yaşamda ürettiğimiz her şey ortaya çıkıyor. Bilim dünyası, bu kadar karmaşık ve büyük bağlantıların işlevlerini anlamak için hala çalışıyor. Kendinizi asla küçümsemeyin.